2013 yılında aşk için Paris’e taşındım. Evet ben bir klişeyim. İşimden ayrıldım, konforlu dairemden ayrıldım ve dilini konuşmadığım bir ülkeye taşınmak üzere arkadaşlarıma ve aileme veda ettim.
Buraya geldiğimden beri pek çok şey değişti; buna belki de şaşırtıcı olmayan bir şekilde kişisel tarzım da dahil. Yirmili yaşlarımın ikinci yarısını Londra’nın doğusundaki Dalston’da geçirdim; orada diğer şeylerin yanı sıra her şeye uygun bir kıyafet kuralı vardı. Hal böyle olunca gardırobum da bu daha renkli, dışa dönük ve deneysel tavrı yansıtıyordu. Yaşadığım ilk sokağın adı Rue RodierBöylece bu büyük değişimin başında başlattığım, seyahatlerimi ve maceralarımı anlatan, aynı zamanda fotoğraf çalışmalarımı ve yol boyunca tanıştığım kadınların ilham verici hikayelerini anlatan blogumun adı oldu.