Bir tasarımcının hayatında olup bitenler ile ürettikleri arasında her zaman birebir bir ilişki olmuyor. Gösteri notları bile her zaman hikayenin tamamını veya en çok anlatılan hikayeyi anlatmıyor. Örnek olay: Sonbahar öncesi koleksiyonunun önizlemesinde Markarian’dan Alexandra O’Neill, her tasarımı denediğini çünkü kendisinin giymeyeceği bir şeyi başka kadınların giymesini bekleyemeyeceğini açıkladı. Bu açık ifade, serinin ve markanın amacını herhangi bir ruh hali panosunun yapabileceğinden daha açık bir şekilde açıkladı. Evet, Markarian safariye çıkmıştı ama kaplan çizgileri kullanma kararının bununla hiçbir ilgisi yoktu; Bu büyük kedilerin Hindistan’a özgü olduğunu açıkladı. (Aynı zamanda Henri Rousseau’nun tablolarına da bakıyordu.) Ve O’Neill, Afrika’da çok sayıda sürüngen görmüş olmasına rağmen, kısa, kuşaklı bir ceket üzerinde kullandığı ütülü timsah, hayvanlar aleminden çok 80’leri çağrıştırıyordu.
Markarian’ın mantrası, insanların içinde kendilerini rahat hissedecekleri ve abartıya kaçmayacakları güzel kıyafetler yapmaktır. Bu sezon, markanın çarpık çiçek desenleri “şeftali tüyü” ve korse elbisenin ön orta kısmındaki güzel bir fiyonk gibi siyah dokunuşlarla güzel bir şekilde vurgulanan gri-mavi renkte sunuldu. Göğüs kısmındaki kumaştan manşetli siyah kadife sütun bir smokin takımını andırıyordu. Bir başka güzel göğüs dekoltesi uygulaması da dikenli altın çiçek desenli beyaz omuzları açık bir elbisenin hafif yuvarlak yakasıydı. O’Neill, 40’lı yılları biraz anımsatan elbiselerin üzerindeki onlarca yıllık ve düğmeli cep kapaklarıyla dans etmeyi seviyor; aynı kumaştan arkaya doğru uzanan şeritlerle süslenmiş güneşli sarı elbise ise hareketli bir mini atmosfer yaratıyor.